HZ. ŞUAYB (a.s) MEDYEN VE EYKE HALKI
HZ. ŞUAYB (a.s) MEDYEN VE EYKE HALKI
Medyen halkı ve Eyke kavmi aynı soydan gelen, aynı ırkın iki kabilesidir. Soyları Hz. İbrahim (a.s)’e dayanır. Medyenliler, Hicaz’ın kuzeyinden başlayarak Filistin’in güneyine kadar ve oradan Sina yarımadasının son ucu olan Kızıldeniz’deki akabe körfezine kadar uzanan dünya ticaret yollarının tam üzerinde bulunuyorlardı. Kısaca Medyen, Mısır ile Filistin arasında, Sînâ yarımadasının kuzeyindeki bölgenin adıdır.
Hz. Mûsâ (a.s) Mısır’dan çıktıktan sonra Medyen’e gelmiş, Hz. Şuayb (a.s) ile tanışarak on yıl kadar onun işinde çalışmış; sonunda Hz. Şuayb O’nu kızıyla evlendirmiştir. Hz. Şuayb da Hz. Nûh’un davetini tekrarlayarak Medyen halkını Allah’a kulluk etmeye ve O’ndan başka tanrı tanımamaya çağırmıştır.
Bunlara aynı peygamber gönderilmişti. Zira soyları aynı, dilleri aynı ve memleketleri birbirine yakındı. Ayrıca her iki kabile birbirleriyle kaynaşmış ve evlilikle kan bağlarını daha da kuvvetlendirmişlerdi. Her iki kabile de ticaretle uğraştıkları için, ticari hileleri ve kötü alışkanlıkları aynıydı. Aşırı kar etme, başkalarını kandırma, çok alıp az verme gibi dini ve ahlaki bozuklukları da birbirine benziyordu. Eyke halkı, ağaçlara taptıkları için gür ağaçları ifade etmek üzere kullanılan eyke ismiyle anılmışlardır.
Medyenliler, düzmece ilahlar edinmiş inkârcı ve putperest bir kavimdi. Putperest olmayanların itibarı yoktu. Allah’ı hakkıyla tanımadılar ve ibadette O’na eşler tuttular. Kendilerine gönderilen peygamberlerini, belgeleri ve mucizeleri kabul etmediler. Ticari hayatlarını hile üzerine kurmuşlardı. Ölçü ve tartıda hakka riayet etmemek en büyük hastalıktı. Ticari muamelelerinde düzen bozulmuş, hilekârlık ve güvensizlik, hak ve hukuka riayetsizlik, fesat ve fitne adet haline gelmişti. İtikadi bozukluk, muamelatına yansımıştı. Tevhid inancını kavramamış bir milletin sosyal hayatı da bozuk olurdu. Allah’ın koyduğu düzeni ve hidayet yolunu bıraktılar, başkalarının yolunu ve sistemini üstün tuttular. Makam ve servet sahipleri, insanları tehdit ederek imandan uzak tuttular. Hz. Şuayb ile görüşüp mesajını dinlemek isteyenlerin yollarını kesiyorlar, tehdit ediyorlar, içlerine şüphe sokuyorlar ev peygamberle görüşmelerini engelliyorlardı. Toplumun ileri gelenleri düzelmeye yanaşmıyorlardı. Dünya ve dünyalık putlaştırılmıştı ve onu elde etmek için her şey mubahtı. Allah’ın, helal kılma ve yasak koyama yetkisini kabul etmediler. Para ve kazanmaktan başka bir şey düşünmüyorlardı.
Ticari hayattaki ölçüsüzlük, sosyal hayatın diğer alanlarına da yansımıştı. Ekonomiyi gücü ellerine geçirerek, tüm halkı kendi kapitalist menfaatlerine göre yönlendiriyorlardı. Paranın gücüyle, siyaseti, hukuku, eğitimi, pazarları ellerine geçirmişlerdi. Haram, hileli ve haksız kazançla sosyal dengeyi bozmuşlardı. Sosyal dengenin bozulması de beraberinde manevi bozulmayı getirmişti. Geçmiş kavimlerden hiçbir ibret almadılar.
İşlek ticaret yollarının üzerinde bulundukları için haydutluk da yapıyorlardı. Başka milletlerden gelen ticaret kafilelerinden yüklü miktarda haraç almadan yol vermiyorlardı. Yolların emniyetini bozmuşlar, gelen ve giden yolcularda bir tedirginlik ve huzursuzluk oluşturmuşlardı.
Medyenliler üzerinde bulundukları konumu kötüye kullanıyorlardı. Geniş ekonomik imkânlarını ve Allah’ın verdiği ihsanları, ihtiraslarına ve ticari hilelerine kurban etmişlerdi.
“Medyen’e kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların mallarının değerini düşürmeyin, düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.” (Araf, 85)
“İnananları tehdit edip Allah yolundan alıkoyarak ve onu eğri göstermek maksadıyla her yolun başında (pusu kurup) oturmayın. Düşünün ki, siz az sayıdaydınız, sonra O sizi çoğalttı. Bozguncuların sonunun nasıl olduğunu da düşünün!” (Araf, 86)
Hz. Şuayb (a.s), Medyenlileri tevhid inancına davet etti. Allah’ın emirlerini kavmine tatlı üslûbu ve güzel anlatımıyla tebliğ etti. Bu etkileyici üslubundan dolayı Hz. Şuayb, “hatîbü’l enbiyâ: Peygamberler hatibi” olarak nitelendirilmiştir. Ancak kabilenin zengin ve ileri gelenlerini bir telaştır tuttu! Yozlaşmış, eminliğini yitirmiş, güveni katletmiş, hukuku silmiş, ahlaki yönden çökmüş Medyenli zenginleri, para babalarını, servet sahiplerini, zengin ve kabile reislerini derin bir düşünce aldı!
Bu dünyaperest ve putperest çıkarcı çevreler, bastıkları zeminin ellerinden kaydığını anlamışlardı. İnsanların Hz. Şuayb’a uyarak ahlaklı yaşamaları, dürüst ve emin olmaları, ticari hileleri terk etmeleri, helal alış veriş yapmaları, tertemiz kazanç peşinde koşmaları halinde zalim iktidarları ve sömürü düzenleri yıkılacaktı. Öyle ya hile yapmadan nasıl satacaklardı!? Sahtekârlık yapmadan nasıl kazanacaklardı!? İhtiyaç olmayan maddelerin ihtiyaçmış gibi reklamı yapılmazsa nasıl satılacaktı!? Helal harama riayet etmek kâra engel değil mi!? Satacağı malı gereğinden fazla övmezse, alacağı malı da haksızca yermezse nasıl ticaret yapacaktı? Hile katmadan elindeki hileli malı kime satacaktı!? Alırken fazla almazsa, satarlarken eksik tartıp ölçmezse nasıl zengin olacaktı!? Yollarından geçenlerden haraç almazsa nasıl nüfuz sahibi olacaktı!? Tüccarların mallarını düşük fiyat ile ellerinden zorla alıp yüksek fiyatla satmazsa nasıl kar edecekti!?...
Meyden halkı ve Eyke kavmi Hz. Şuayb’ın uyarı ve ikazlarını dikkate almayıp batıl fikirlerinde ısrar edince Allah’ın gazabına davetiye çıkardılar. Allah önce kendilerine karanlık ve kapkaranlık bir bulut gönderdi. Bu bulut, bütün kavmi helak edecek düzeyde şiddetli bir yağmur yağana kadar üzerlerinde bir şemsiye gibi durdu. Sonrasında korkunç bir ses, patlama ve zelzele ile yok oldu. Tarihten silindi, karanlığa gömüldü. Sonraki kavimler için ibret oldu. Hatta yapılan beddualarda Allah’ım onları Medyenliler gibi yap diye dile getirilir oldu.
“Nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serilip kaldılar. Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yurt tutmamış gibi oldular. Böylece asıl hüsrana uğrayanlar, Şuayb’ı yalanlayanlar oldu. Şuayb onlardan ayrıldı ve (bu arada) "Ey kavmim!" dedi, "Ben size rabbimizin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!” (Araf, 91, 93)
“Emrimiz gelince, Şuayb’ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; haksızlık edenleri de korkunç bir gürültü yakaladı, yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar. Sanki orada hiç oturmamışlardı! İşte böyle, Semûd’un yıkıldığı gibi Medyen de yıkılıp gitti!” (Hud, 94, 95)
Bu azap ve cezadan Hz. Şuayb (a.s) ve onunla birlikte iman edenler kurtuldular. Kurtuluş inananlar içindir. Peygambere inanmayanlar, nankörlük ve isyan edenler, ne dünyada ne de ahirette ilahi adaletten kurtulamazlar. Vesselam…